Çoğu katil filmlerinde, katil en sona kadar dayanır, ne kadar vursan ölmez. Bunlardan sonra artık insanlar daha gerçekçi film aramaya başlarlar. İşte size gerçekçi bir film.
Her kesim gibi ben de gerilim/gizem filmlerinin hayranıyım, sonraki sahne ne olacak? Başrol ölecek mi? Gibi standart soruları kafamda dolandırır dururum fakat bu filmde sonunu çok rahat tahmin edebildim bu muhtemelen fazla film izlememden mütevellit amma film cidden olmuş. Zaten Johnny Deep’ten kötü film beklenir mi?
Eleştiri Referansı:
Filmin sonuna kadar saklamakta büyük zorluk çektiği sürprizini en azından biz saklamaya çalışalım ve bu zorluğa rağmen filmin içinde gezinmeyi sürdürelim. Filmin bir yazarın iç dünyası ile ilgili olduğu ortada. Bu bakımdan öykü, Stephen King’in yine bir yazar gerilimi olan Misery‘sinden daha farklı bir nokta ile ilgileniyor. Yazarın yarattığı bazı karakterler ile özdeşleşmesi ve günlük hayatındaki sıkıntılarını romanlarına farkında olmadan uyarlaması. Özellikle bu ikincisi, filmin can damarı. Rainey’in kapısına dayanan yabancının adının John Shooter olması örneğin. Shooter sözüğü, hele Güneyli aksanı ile okunduğunda kolaylıkla “shoot her” (kızı vur) şeklinde de okunabilir. Ama Mort, Shooter’ı tek sözcük olarak algılıyor ve onun, kendisini rahatsız etmesi için gönderilmiş bir tetikçi olabileceğini düşünüyor. John Shooter ile Rainey arasındaki hırsızlık tartışmaları uzayıp giderken, Shooter’ın diyaloglarına iki kez dikkat etmek gerek. Keşke filmin sürprizini saklama zorunluluğu olmasaydı da; John Shooter’ın “beni tanımamanızın önemi yok, ben sizi tanıyorum Bay Rainey, önemli olan da bu” demesinin altında yatan nedeni söyleyebilseydik. Ve ağzından düşürmediği “adalet istiyorum” cümlesinin anlamını.
Stephen King’in romanından beyaz perdeye uyarlanan filmin yazar ve yönetmen koltuğunda ‘Panik Odası’ filminden hatırladığımız David Koepp oturuyor; başrollerinde ise Johnny Depp, Oscar ödüllü Timothy Hutton ve usta aktör John Turturro bulunuyor.